ÖZET
Amaç:
Çalışmamızın amacı meme kanseri tanısı ile aksiller ultrasonografi (AUS) ve ultrasonografi eşliğinde ince iğne aspirasyon biyopsisi (US-İİAB) yapılan hastalarda bu yöntemlerin doğruluğunu değerlendirerek klinik olarak aksillanın negatif olduğu hasta grubunda sentinal lenf nodu biyopsisi (SLNB) ve/veya aksiller lenf nodu diseksiyonunun ihmal edilebileceği bir grup olup olmadığını araştırmaktır.
Yöntemler:
Çalışmaya Ocak 2013-Nisan 2020 tarihleri arasında meme kanseri tanısı ile AUS ile değerlendirilen ve şüpheli lenf noduna US-İİAB yapılan hastalar dahil edilmiş, tedaviye neoadjuvan kemoterapi (NAK) ile başlanan hastalar çalışmadan dışlanmıştır. AUS ve US-İİAB’nin sensitivite, spesifisite, pozitif prediktif değer (PPD), negatif prediktif değer (NPD) ve doğruluğu hesaplanıp bunu etkileyen faktörler değerlendirilmiştir.
Bulgular:
Çalışmaya katılan hastaların yaş ortalaması 51,1±10,76 idi. Ortalama tümör boyutu 18,84±9,87 mm olarak bulundu. AUS ile görüntülemede benign olduğu düşünülen 95 hastanın 14’ünde (%14,74) final patolojik değerlendirmede makrometastaz görülürken, şüpheli veya malign görüntü özelliklerine sahip 20 hastanın 8’inde (%40) final patolojide makrometastaz mevcuttu. US-İİAB ile aksiller metastaz düşünülen hastalar NAK’ye yönlendirilip çalışmadan dışlandıkları için US-İİAB ile değerlendirilip metastaz düşünülmeyen 25 hasta çalışmaya dahil edildi ve başlangıçta İİAB ile metastaz düşünülmeyen bu hastaların 8’inde (%32) final patolojide makrometastaz saptandı. US sensitivite %36,36, spesifisite: %87,10, PPD: %40, NPD: %85,26 ve doğruluk: %77,39 iken, US-İİAB için spesifisite: %100, NPD: %68,00 ve doğruluk: %68 idi. Palpe edilen lenf nodu varlığı yalancı pozitiflik üzerine etkili bir faktör olarak değerlendirildi (p<0,05).
Sonuç:
Deneyimli kişilerce uygulanan AUS ve US-İİAB aksiller hastalığı dışlamada değerli bir yöntemdir. Ancak günümüz şartlarında aksillayı değerlendirmek için SLNB yapılması halen standart yöntem olarak kalmaya devam etmektedir.
GİRİŞ
Meme kanseri dünya genelinde milyonlarca kadını etkiler. Yapılan araştırmalarda 2020 yılında 2,3 milyon yeni meme kanseri olgusu bildirilmiştir (1). Erken evre tümörlerde moleküler subtipe de bağlı olarak tedaviye cerrahi ile başlansa da, lokal ileri evre tümörlerde veya aksiller lenf nodu tutulumu varsa başlangıç tedavisi neoadjuvan kemoterapi (NAK) olmaktadır (2). Tedavi kararını belirlemedeki en etkili faktörler; tümör boyutu, aksiller lenf nodu tutulumu ve moleküler subtiptir. Aksiller lenf nodu tutulumu tedavi seçeneğini etkilemek dışında halen en önemli prognostik faktörlerdendir (3).
Geleneksel yaklaşımda meme kanseri tedavisinde aksiller lenf nodu diseksiyonu (ALND) çok uzun süre kullanılsa da, erken evre ve aksilla klinik negatif meme kanserli hastalarda güncel yaklaşım sentinel lenf nodu biyopsisidir (SLNB) (2,4). ALND ile palpe edilen lenf nodu olan hastaların %70’inde ve palpe edilen lenf nodu olmayan erken evre hastaların %90’ında gereksiz diseksiyon yapıldığı bildirilmiştir (5). Ayrıca aksiller nodal tutulumu değerlendirmek için daha az invaziv bir metot olan SLNB ile nodal tutulum olmadığı anlaşılan hastalarda ALND’nin lenfödem, sinir hasarı ve omuz disfonksiyonu gibi morbiditelerinden kaçınılabilir (6).
Bir yandan görüntüleme tekniklerinin aksiller metastazı saptamada sensitivitesinin yetersiz olduğu düşünülse de diğer yandan son yıllarda yapılan bazı çalışmalarda aksiller ultrasonografi (AUS) negatif iken SLNB’nin gerekliliği değerlendirilmeye başlanmıştır (7). 2017 yılında yayınlanan bir çalışmada erken evre (T1-2 N0) meme kanserli hastalar arasında AUS ile lenf nodu tutulumu düşünülmeyen gruptakiler SLNB ve non-SLNB olarak randomize edilmiş ve ortalama 17 aylık takip ile klinik olarak anlamlı aksiller nüks olmadığı görülmüştür (8). Yine benzer şekilde prospektif olarak dizayn edilen ve halen devam eden SOUND çalışmasında ≤2 cm, aksilla klinik negatif olup meme koruyucu cerrahi planlanan hastalar SLNB ve non-SLNB olarak randomize edilmiş ve bu çalışma ile preoperatif görüntülemenin aksiller nodal yükü belirleyebileceği düşünülmüştür (9).
Yapılan çalışmalarda preoperatif aksiller nodal yükü belirlemede, sensitivite ve spesifite sırası ile AUS için %56,6-92 ve %81-100 arasında ve ultrasonografi eşliğinde ince iğne aspirasyon biyopsisi (US-İİAB) için %39,5-71 ve %95,7-100 arasında bildirilmiştir (10-12).
Ayrıca AUS ve US-İİAB için yalancı negatiflik (YN) oranları da SLNB ile yakın sonuçlar göstermektedir (13).
Bu çalışmaların varlığı gereksiz müdahaleleri önlemek için AUS ve US-İİAB’nin güvenilirliğini tekrar sorgulamamıza neden oldu. Bu amaçla hastanemizde erken meme kanseri tanısı aldıktan sonra AUS ve US-İİAB ile değerlendirilip daha sonra ameliyatta SLNB ve/veya ALND yapılan hastaları karşılaştırarak bu yöntemlerin sensitivite, spesifisite, pozitif prediktif değer (PPD), negatif prediktif değer (NPD) ve doğruluğunu hesaplamayı, aynı zamanda klinik olarak aksillanın negatif olduğu hasta grubunda SLNB’nin ihmal edilebileceği bir grup olup olmadığını araştırmayı amaçladık.
YÖNTEMLER
Hasta Grubu
Retrospektif olarak tasarlanan bu çalışmada, hastanemizin bağlı bulunduğu Gaziosmanpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi Etik Kurul Komitesi’nden etik kurul onayı alındı (onay numarası: 267 tarih: 05.05.2021). Kimliği gizlenmiş idari verilerin geriye dönük kullanımı nedeniyle hasta bilgilendirilmiş onayına gerek görülmedi. Çalışmaya Ocak 2013-Nisan 2020 tarihleri arasında meme kanseri tanısı aldıktan sonra cerrahi tedavi öncesi AUS ile değerlendirilen ve aksilladaki şüpheli lenf noduna US-İİAB yapılan 115 hasta dahil edildi. Cerrahi tedaviyi kabul etmeyen ve lokal ileri meme kanseri tanısı ile tedaviye NAK ile başlanan hastalar çalışmaya dahil edilmedi.
Hastaların yaş, fizik muayene (uzman meme cerrahları tarafından yapılan değerlendirme), tıbbi hikaye, meme US bulguları, meme ve aksilla biyopsisi ile final patoloji sonuçları tıbbi kayıtlardan retrospektif olarak derlendi.
Çalışma Tasarımı
Hastalar preoperatif US bulguları, US-İİAB bulguları ve final patoloji sonuçları üzerinden değerlendirildi. Aksiller lenf nodlarının hem US, hem de US-İİAB ile metastaz açısından değerlendirilmesi final patoloji ile karşılaştırılarak sensitivite, spesifite, PPD, NPD, YN, yalancı pozitiflik (YP) ve doğruluk ayrı ayrı hesaplandı ve iki yöntem bu değerler açısından karşılaştırıldı. US-İİAB ile malign olduğu düşünülen hastalar NAK için yönlendirildiğinden bu grupta sadece sitopatolojik olarak benign tanısı alan hastalar çalışmaya dahil edildi.
Görüntüleme Metotu ve Görüntü Analizi
Ultrason muayeneleri, 5-14 MHz lineer dizilimli prob ile Toshiba Aplio 500 yazılım sürümü 6.0 (Toshiba Corporation, Tokyo, Japonya) olan ultrason cihazı kullanılarak meme görüntülemede 10 yıllık deneyime sahip deneyimli iki radyolog (N.U. ve Y.K.) tarafından yapıldı. Ultrasonografik olarak yapılan değerlendirmede diffüz, ince hipoekoik korteksi (<3 mm) ve santral yağlı hilumu olan hiperekoik lenf nodları benign olarak değerlendirilirken, asimetrik fokal veya diffüz kortikal kalınlığı olan (>3 mm), lobule konturlu, deri altı dokuya göre hipoekoik/anekoik kortekse sahip veya oblitere olan, ayrıca yağlı hilumu distorsiyone olan ve net görülemeyen lenf nodları şüpheli-malign olarak değerlendirildi (14).
Biyopsi Metotu
AUS ile yapılan değerlendirmede metastaz açısında şüpheli veya malign görünümlü lenf nodlarına aynı radyoloji uzmanları (N.U. ve Y.K.) tarafından US-İİAB uygulandı. US eşliğinde İİAB, 21 G’lik şırınga ile korteksin en kalın veya fokal olarak kalınlaşmış kısmından birkaç kez yapıldı. Sitopatolojik sonuçlar metastaz açısından negatif, atipik sitoloji, pozitif ve yetersiz olarak gruplandırıldı. Atipik sitoloji pozitif gruba dahil edilirken yetersiz olarak değerlendirilen örnek istatistiksel değerlendirmede negatif gruba dahil edildi.
Sentinal Lenf Nodu Biyopsisi
Tümörün drene olduğu ilk lenf nodu sentinel nod olarak adlandırıldı. AUS bulgularında metastaz düşünülmeyen hastalara ve US-İİAB sonucu benign-yetersiz olarak değerlendirilen hastalara peroperatif SLNB ile değerlendirme yapılıp aksiller diseksiyon kararı yapılan SLNB sonucuna göre belirlendi. SLNB tekniğinde tüm hastalara mavi boya yöntemi ile (isosülfan blue dye) ile görüntüleme tercih edildi. Yöntemde anestezi indüksiyonu sonrası; 5 cc %1 isosülfan blue subareolar dokuya enjekte edildikten sonra memeye beş dakika masaj yapılıp ardından meme koruyucu cerrahi yapılan hastalarda aksiller insizyonla, mastektomi yapılan hastalarda ise üst flep kesisi ile aksillaya girilip mavi boyalı lenf nodları ve eğer varsa şüpheli olarak palpe edilen lenf nodları çıkartılarak histopatolojik olarak değerlendirildi. Peroperatif yapılan değerlendirmede SLNB sonucunda aksiller metastaz düşünülen hastalara ve isosülfan blue enjeksiyonu sonrası aksillada mavi boyalı lenf nodu bulunamayan hastalara aksiller metastazı atlamamak için ALND yapıldı.
Histopatolojik Değerlendirme
Histopatolojik değerlendirme final patoloji sonucu üzerinden yapıldı. İncelemede tüm sentinal lenf nodları formalinde fikse edilip ikiye bölündü ve parafine gömüldü. 50-150 µm aralıklar ile minimum 6 seviye kesildi. Patolojik değerlendirme hemotoksilen-eosin ve immünohistokimyasal boyama ile yapıldı. Meme rezeksiyon materyallerinin histopatolojik değerlendirilmesi en büyük tümör çapı, histopatolojik tanı, histolojik derece, östrojen, progesteron, Ki-67 ve insan epidermal büyüme faktör reseptörü-2 (HER-2) durumları açısından incelendi. Histolojik derece belirlenmesinde Bloom-Richardson sistemi Nottingham modifikasyonu kullanıldı. Tümör evresi 2017 AJCC Kanser Evreleme Kılavuzu 8. baskısına ve 2019 CAP Kılavuzu’na göre değerlendirildi (15,16).
Aksilla için yapılan değerlendirmede makrometastaz varlığı pozitif kabul edilirken, benign histopatolojik özellikteki lenf nodları, makrometastaz saptanmayan olgular, mikrometastaz ve izole tümör hücresi varlığı negatif olarak değerlendirildi. Ancak negatif kabul edilen olguda mikrometastaz varlığı ayrıca belirtildi. Metastatik lenf nodunun boyutu ve çapı değerlendirmeye dahil edildi.
İstatistiksel Analiz
Sürekli değişkenlerin normallik kontrolü Shapiro-Wilk ile değerlendirilmiştir. US’nin final patoloji sonucuna göre elde edilen doğru pozitif, doğru negatif, yanlış pozitif ve yanlış negatif kararlarına göre yaş ve tümör boyutu için verilerin normalliğine bağlı olarak One-Way ANOVA ve Kruskal-Wallis testleri uygulanmıştır. US-İİAB’nin final patoloji sonucuna göre elde edilen doğru negatif ve yanlış negatif kararlarına göre yaş ve tümör boyutu için verilerin normalliğine bağlı olarak Student’s t-test, Mann-Whitney U testi kullanılmıştır. Kategorik değişkenlerin analizinde ise chi-square test (Pearson chi-square) ve Fisher’s exact test kullanılmıştır. US ve US-İİAB’nin final patoloji sonucuna göre diagnostik değerlerinin incelenmesinde sensitivite, spesifisite, PPD, NPD ve doğruluk değerleri hesaplanmıştır.
BULGULAR
Çalışma, dahil etme kriterlerine sahip 115 meme kanserli hasta üzerinden yapıldı. Tüm hastalar AUS ile değerlendirilmiş ve 25 hastaya US-İİAB yapılmıştı. Hastaların ortalama yaşı 51,1±10,76 olarak hesaplandı. Ortalama tümör boyutu 18,84±9,87 mm idi. Çalışmaya dahil edilen hastaların 15’inde (%13,04) aksillada palpe edilen lenf nodu vardı. Hastalara ait demografik veriler ve tümör özellikleri Tablo 1 ile gösterildi.
AUS ve US-İİAB ile Değerlendirme Sonuçları
AUS ile yapılan değerlendirmede hastaların 95’inde (%82,60) aksiller lenf nodları benign (negatif) olarak değerlendirilmiş, 20 hastada (%17,40) şüpheli ve malign özellikte lenf nodu görülmüştü. US ile aksiller lenf nodları benign olarak değerlendirilen 95 hastanın 81’inde (%85,26) final patolojide negatif idi [72’sinde (%75,79) benign histopatolojik bulgular, 9 hastada (%9,47) mikrometastaz mevcuttu]. US ile aksiller lenf nodları benign olarak değerlendirilen 95 hastanın 14’ünde (%14,74) ise final değerlendirmede aksiller metastaz saptandı. US ile şüpheli veya malign görüntü özelliklerine sahip 20 hastanın 8’inde (%40) final patolojide makrometastaz varken ve 12’sinde final patoloji negatif idi [2’sinde (%10) mikrometastaz ve 10’unda (%50) benign histopatolojik bulgular]. US ve ek olarak manyetik rezonans görüntüleme ile şüpheli olarak değerlendirilen 25 (21,73%) hastaya US-İİAB ile örnekleme yapılmıştı. US-İİAB ile malign olarak değerlendirilen hastalar NAK’ye yönlendirilmiş ve biyopsi yapılıp preoperatif histopatolojik değerlendirme ile benign olduğu düşünülen 25 hastanın final patoloji değerlendirmesi yapıldığında, 8’inde (%32) makrometastaz saptanırken, 17 (%68) hasta final patolojide negatif olarak değerlendirilmişti [14 (%56) hastada benign histopatolojik bulgular ve 3 (%12) hastada mikrometastaz]. US-İİAB sonrası hiçbir hastada komplikasyon görülmemişti. US ve US-İİAB için sensitivite, spesifisite, PPD, NPD ve doğruluk oranları Tablo 2 ile gösterildi.
Tedavi üzerine etkisi açısından sonuçları değerlendirirsek, US ile metastaz düşünülmeyen hastaların %14,74’ünde metastaz saptanmış, US-İİAB ile benign olarak tanı alan hastaların ise %32’sinde final patoloji malign olarak değerlendirilmişti.
Final patoloji ile US ve final patoloji ile US-İİAB arasında doğruluğu etkileyen faktörlere baktığımızda; palpe edilen lenf nodu varlığında hem gerçek pozitiflik (GP), hem de YP lenf nodu palpe edilmeyen hastalara göre daha yüksek oranda, gerçek negatiflik (GN) ise daha düşük oranda saptanmıştı (p<0,05). GP hastalarda tümör boyutları YP ve GN olanlara kıyasla daha yüksek gözlenmişti (p<0,05). Tümör boyutu ve aksillada palpe edilen lenf nodu olması YN üzerine etkili faktörlerdi. Bulgular Tablo 3, 4 ile gösterildi.
TARTIŞMA
ALND uygulamalarından sonra 1991 yılında Giuliano ve ark. (17) tarafından SLNB’nin uygulanmaya başlaması büyük bir gelişme olarak yorumlanmıştır ve zamanla SLNB N0 meme kanserli hastalarda bölgesel lenfatik değerlendirme için standart olmuştur (18).
Yapılan çalışmalara baktığımızda aksiller hematom, lenfödem, omuz hareket kısıtlılığı ve parestezi gibi postoperatif yan etkilerin SLNB uygulanan grupta ALND yapılan gruba göre daha az görüldüğü bildirilmiştir (19,20). Yine de SLNB tamamen masum bir yöntem değildir. YN oranı genel olarak %10’un altında olarak bildirilen bu yöntemde hastaya ikinci bir ameliyat gerekliği ortaya çıkmaktadır (21,22). Ayrıca hastaneye yatış gerekmekte ve postoperatif dönemde enfeksiyon, lenfödem, seroma, sinir hasarı ve omuz hareket kısıtlılığı ALND’ye göre daha az da olsa görülebilmektedir (23).
Aksiller diseksiyon sonrası SLNB’nin doğruluğunu değerlendiren bir çalışmada doğruluk %96,9, sensitivite %91,2, spesifisite %100 ve YN %8,8 olarak bulunmuştur (19).
Giderek daha az invaziv metotların uygulanmaya konması, SLNB için de US-İİAB’nin alternatif olarak değerlendirilmesi düşüncesini akla getirir. AUS ve US-İİAB hastaneye yatış gerektirmeyen, ucuz ve morbiditesi düşük yöntemlerdir ancak doğruluğu yüksek oranda işlemi yapan kişinin tecrübesine bağlıdır.
Meme kanserinde AUS ve US-İİAB’nin güvenilirliğini değerlendirmek için güncel literatürü incelediğimizde; Chowdhury ve ark. (13) >50 yaş, primer meme lezyonu <1,5 cm östrojen reseptörü pozitif ve HER-2 reseptörü negatif hastalar üzerinde yaptıkları bir çalışmada AUS’un YN oranını %10,7 olarak bularak bunun SLNB ile benzer olduğunu belirtmişlerdir. Çalışmada AUS’nin aksiller hastalığı dışlamadaki sensitivitesi %89,3 olarak bulunmuştur (13).
Ancak bu çalışmanın aksine meme kanseri tanısı ile ameliyat edilen hastalarda AUS ve US-İİAB’nin doğruluğunu değerlendiren bir başka çalışmada US ve US-İİAB için YN %42,4 bulunmuş ve final patolojide aksillada sadece tek lenf nodu metastazı olan hastalarda bu oranın %57,6’ya çıktığı gösterilmiştir. Aynı çalışmanın sonuçlarına göre, östrojen reseptörü pozitif hastalarda YN daha yüksek bulunmuştur (24).
Park ve ark. (10) 382 hastayı değerlendirdikleri çalışmada AUS’nin aksiller metastazı öngörmede sensitivitesi %56,6, spesifitesi %81,0, PPD %60,3, NPD %78,5 ve doğruluğu %72,8 olarak hesaplanmıştır. US-İİAB için ise sensitivite, spesifite, PPD, NPD ve doğruluk oranları sırası ile %39,5, %95,7, %82,3, %75,6 ve %76,7 olarak bulunmuştur. Beklenenin aksine US-İİAB’nin sensitivitesinin düşük olma sebebi, yetersiz sitoloji olarak değerlendirilen grupta final patolojide metastaz saptanması olarak belirtilmiştir. Çalışmada US-İİAB ile metastaz saptanan hastalar değerlendirildiğinde, hastaların %16,2’sinde preoperatif evreleme için gereksiz yapılacak SLNB’den kaçınılabileceği vurgulanmıştır. Çalışmada palpe edilen ve palpe edilmeyen tümörlü hastalar karşılaştırılarak, palpe edilen tümöre sahip hastaların olduğu grupta sensitivite daha yüksek olsa da iki grup arasında istatistiksel olarak sensitivite ve spesifisite için fark olmadığı gösterilmiştir (10).
Baruah ve ark.’nın (25) yaptıkları çalışmada final patolojide aksiller lenf nodunda metastaz saptanan hastaların %28,5’inde ve tüm hastaların %7,8’inde US-İİAB ile preoperatif tanı konulduğu ve bu hastalarda SLNB’den kaçınıldığı bildirilmiştir. Çalışmada US-İİAB’nin sensitivite, spesifite, PPD, NPD ve doğruluk oranları sırasıyla %28,5, %100, %100, %78,8 ve %80,5 olarak bulunmuştur (25).
Benzer bir çalışmada Van Rijk ve ark. (26) preoperatif AUS ve şüpheli lenf nodlarına yapılan US-İİAB sonuçlarını değerlendirmişler, AUS ile US-İİAB’nin sensitivitesini %35 ve %62, spesifitesini %82 ve %99 olarak bulmuşlardır. Çalışmanın sonucunda hastaların %8’inde preoperatif SLNB yapılamadan metastazın tanınabileceği ve hastaların NAK’ye yönlendirilebileceğini savunmuşlardır (26). Ancak hastanemizde güncel kılavuzlara uygun olarak bu uygulama tercih edilmemektedir ve SLNB NAK öncesi yapılmayıp US-İİAB sonucuna göre NAK planlanmaktadır (27).
Houssami ve ark. (28) meta analizlerinde US-İİAB’nin aksiller hastalığı öngörmedeki sensitivitesini %79,6, spesifitesini %98,3 ve PPD %97,1 olarak hesaplamışlardır ve US-İİAB’nin aksiller lenf nodunun değerlendirilmesindeki doğruluğunun çok iyi olduğunu belirtmişlerdir.
Singh ve ark.’nın (5) AUS ve US-İİAB’nin doğruluğunu değerlendirmek için yaptıkları prospektif çalışmanın sonuçlarında; AUS ve US-İİAB için sensitivite, spesifite, PPD, NPD ve doğruluk oranlarını sırası ile %61,5-83, %75,6-100, %69,5-100, %68,5-72,6 ve %69-88,1 olarak hesaplanmıştır. Çalışmada hastaların %24’üne US-İİAB ile metastaz kanıtlandıysa SLNB yapılmadan direk ALND yapılabileceğini göstermişlerdir (5).
Gurleyik ve ark.’nın (29) aksillanın klinik olarak negatif olduğu hastaları değerlendirdikleri çalışmada ise, US-İİAB ile aksiller lenf nodu metastazı saptanan hastalara direk ALND uygulanmıştır ve YN US için %23,7 ve US-İİAB için %31,8 olarak bulunmuştur.
Yapılan çoğu çalışma US-İİAB ile lenf nodu metastazı saptanan hastaların ne kadarında preoperatif evreleme için gereksiz SLNB yapıldığı ve bundan ne kadar kaçınılabileceğini değerlendirmeye yöneliktir. Ancak güncel durumda US-İİAB ile aksiller metastaz tanımlanan hastaların büyük bir kısmında tedaviye NAK ile başladığından odaklanmamız gereken US-İİAB ile metastaz saptanmayan hastaların ne kadarında peroperatif aksillaya cerrahi müdahaleden (SLNB/ALND’den) kaçınılabileceği sorusu yani US-İİAB’nin aksiller hastalığı dışlamadaki sensitivitesi olmalıdır.
Bizim araştırmamızda olduğu gibi Fayyaz ve Niazi (30) NAK alan hastaları değerlendirmeye katmadan yaptıkları araştırmada sensitivite, spesifite, PPD, NPD ve doğruluk oranlarını US-İİAB için sırası %77,22, %92,59, %91,04, %80,65 ve %85,0 olarak bulmuşlardır. Bizim çalışmamızda sensitivite, spesifite, PPD, NPD ve doğruluk AUS için sırası ile %36,36, %87,10, %40,00, %85,26 ve %77,39 bulundu. US-İİAB için ise spesifisite %100, NPD ve doğruluk %68,00 olarak hesaplandı. Preoperatif US ile metastaz olmadığı düşünülen hastaların %85,26’sında ve US-İİAB ile metastaz saptanmayan hastaların %68’inde final patoloji ile de metastaz saptanmadı. Ancak US ile metastaz düşünülmeyen hastaların %14,74’ünde ve US-İİAB ile metastaz saptanmayan hastaların %32’sinde final patolojide metastaz olduğu görüldü. Palpe edilen lenf nodu varlığı YP üzerine etkili idi.
Çalışmanın Kısıtlılıkları
Çalışmamızın limitasyonu, tek merkezli olup sınırlı sayıda hasta içermesidir. Ayrıca preoperatif değerlendirmede aksiller metastaz düşünülen hastalarda tedaviye NAK ile başlandığı için değerlendirme daha çok metastaz saptanmamış hastalar üzerinden yürütülmüştür. NAK alan hastalarda tedavi sonrası kemoterapi yanıtına bağlı olarak aksiller lenf nodlarındaki tutulum değişebileceği için değerlendirmeye dahil edilmemiştir. Ayrıca meme ve aksillanın fizik muayene ile değerlendirilmesi subjektif bir yöntemdir.
SONUÇ
Deneyimli kişilerce uygulanan AUS ve US-İİAB aksiller hastalığı dışlamada, meme kanserinin preoperatif değerlendirilmesinde ve tedavi planının yapılmasında değerli bir yöntemdir. Ancak AUS ve US-İİAB’nin negatif olması SLNB’den kaçınmayı sağlayacak doğruluğa ulaşmamıştır. Yine de yakın dönemde özellikle meme koruyucu cerrahi yapılıp radyoterapi planlanacak belli hasta gruplarında AUS ve US-İİAB ile değerlendirme aksillaya cerrahi girişimi ortadan kaldırabilir.