GİRİŞ
Üriner inkontinans (Üİ), her yaşta olabilen, yaygın olarak görülen, yaşamı olumsuz etkileyen sosyal ya da hijyenik bir hastalıktır. Üİ değişik sebeplerden dolayı meydana gelen kompleks bir problemdir. Sadece tıbbi bir sorun olmayıp aynı zamanda fiziksel, psikolojik, ekonomik ve sosyal iyilik hali olarak tanımlanan yaşam kalitesini de etkilemektedir. İdrar kaçırmanın görülme sıklığı yaşla birlikte artmakla beraber sadece yaşlı popülasyonda değil, genç ve orta yaşlı popülasyonda da görülebilmektedir (1).
Kadın cinsel disfonksiyonu (KCD) yaygın bir hastalık olup literatürde insidansı %19-50 arasında değişmektedir (2). Üİ’de kadın cinsel sağlığını çeşitli derecelerde bozabilmektedir. Psikolojik baskı, ilişki sırasında idrar kaçırma korkusu, kötü koku endişesi etiyolojide rol oynamaktadır (3). Üİ’nin KCD’ye sebep olduğu ve inkontinansı olan kadın grubunda seksüel disfonksiyon sıklığının %26 ile %43 arasında değiştiği bildirilmektedir (4).
Üİ tiplerinin (stres-sıkışma-mikst) kadın cinsel fonsiyonlarına etkisinin araştırıldığı çalışmalar literatürde mevcuttur. Bazı çalışmalarda inkontinans tiplerinin cinselliği etkilemede aralarında fark olmadığı tespit edilmiştir (5). Ülkemizde yapılan Üİ’nin seksüel fonksiyonlar üzerine etkisini değerlendiren başka bir çalışmada, mikst Üİ’nin diğer gruplara göre seksüel fonksiyonlara etkisinin daha fazla olduğu gösterilmiştir (6).
Cinsel fonksiyonlar yaşam kalitesinin önemli bir parçasıdır. Çok açık bir şekilde idrar kaçıran kadının özgüveni kaybolmakta, utanmakta, ilişkiden kaçmakta ve sonuçta cinsellikten haz alması da olumsuz etkilenmektedir (7). Üİ olgularının değerlendirilmesinde cinsel fonksiyon yönünden sorgulanmaları bu bilgiler ışığında önemlidir.
Bizde bu çalışmamızda benzer demografik özellikteki, idrar kaçırma şikayeti olan ve sağlıklı kadınlardaki “KCD” oranlarını araştırdık ve Üİ’nin kadın cinsel fonksiyonları’na etkisini değerlendirmeyi amaçladık.
YÖNTEMLER
Çalışmamıza Ekim 2016-Aralık 2016 tarihleri arasında üroloji ve inkontinans polikliniklerine başvuran ve onamları alınan toplam 220 kadın olgu dahil edildi. Bu 220 kadın olgudan 110’u idrar kaçırma şikayeti olan; diğer 110’u da idrar kaçırma şikayeti olmayan randomize seçilen olgulardı.
Çalışmaya dahil edilen olgular seksüel aktif dönemde evli kadınlar olup hepsi premenopozal dönemdeydi. Gebe veya emziren olgular, jinekolojik operasyon geçmişi olan olgular ve malignite öyküsü olan olgular çalışmaya dahil edilmedi.
Hastalar anket formlarını rahat sessiz bir ortamda kendileri doldurdu. Çalışmaya alınan kadın olguların yaşı, eğitim durumu, mesleği, aylık kazancı, evlilik yaşı, evlilik süresi, çocuk sahibi olma durumu ve sayısı, kronik bir hastalığı olup olmadığı, ameliyat öyküsü sorgulanıp kayıt altına alındı.
İdrar kaçırması olan olguların, Uluslararası İnkontinans Derneği’nin belirlemiş olduğu standardizasyon göz önüne alınarak, anket formları eşliğinde idrar kaçırma tipi belirlendi ve ne zamandır idrar kaçırdığı sorulup kayıt altına alındı. İdrar kaçıran olgulara kaçırmanın hayat kalitesine olan etkilerini belirlemek için Uluslararası İnkontinans Konsültasyon Anketi-Kısa Formu (ICIQ-SF) doldurtuldu.
Tüm olgulara kadın cinsel fonksiyon durumunu belirlemek için, Rosen ve ark tarafından 2000 yılında çok boyutlu bir ölçek olarak geliştirilen “Female Sexual Function Index (FSFI)” testi kullanıldı. FSFI son 4 haftadaki cinsel işlev ve sorunları değerlendiren, 6 bölüm (cinsel istek, uyarılma, lubrikasyon, orgazm, doyum, ağrı) ve 19 sorudan oluşan, Türkçe için geçerlilik-güvenilirlik çalışması yapılmış sıklıkla kullandığımız bir testtir. Alt başlıklarda elde edilen puanlar kendi katsayısı ile çarpılarak alt başlık ve toplam puan elde edildi, toplamda 2 ile 36 arasında puanlandı. Çalışmamızda FSFI için eşik değer 23 olarak kabul edildi.
Çalışma, Gaziosmanpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu tarafından onaylanmıştır.
İstatistiksel Analiz
Verilerin tanımlayıcı istatistiklerinde ortalama, standart sapma, medyan en düşük, en yüksek, frekans ve oran değerleri kullanılmıştır. Değişkenlerin dağılımı Kolmogorov-Simirnov test ile ölçüldü. Nicel bağımsız verilerin analizinde Kruskal-Wallis, Mann-Whitney U test kullanıldı. Nitel bağımsız verilerin analizinde ki-kare test kullanıldı. Analizlerde SPSS programı kullanılmıştır. Referans p değeri <0,05 olarak kabul edildi.
BULGULAR
Hastalar randomize olarak iki gruba ayrıldı: grup 1 (olgu grubu-Üİ), grup 2 (kontrol grubu). Bu iki grup arasında sosyo-demografik veriler ve kronik bir hastalık varlığı, ilaç kullanımı, geçirilmiş ameliyat öyküsü gibi değişkenler açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>0,05) (Tablo 1).
Grup 1’e bakıldığında (n=110) olguların 28’inde (%25,5) sıkışma, 24’ünde (%21,8) stres ve 58’inde (%52,7) mikst Üİ mevcuttu. Bu hastaların 56’sı (%50,9) herhangi bir tedavi almazken, 54’ünde ise (%49,1) tedavi öyküsü vardı.
FSFI skorlarına bakıldığında ağrı skoru dışında grup 1’de tüm skorlar grup 2’deki skorlardan anlamlı olarak daha düşüktü (p˂0,05). FSFI toplam skorları değerlendirildiğinde grup 1’de cinsel disfonksiyon oranı grup 2’den (%60-%36,4) anlamlı olarak daha yüksekti (p˂0,05) (Tablo 2).
Grup 1’deki olguların Üİ tiplerine göre (sıkışma-stres-mikst inkontinans) ayrı ayrı sosyo-demografik verilerini karşılaştırdığımızda aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. Olguların yaş ortalamaları yıl olarak sırasıyla 36, 41,3 ve 40,1 idi.
Çalışmamızda inkontinansı olan olgulara kaçırmanın hayat kalitesine olan etkilerini belirlemek için ICIQ-SF anket formu doldurtuldu. Buna göre sıkışma, stres, mikst inkontinans gruplarında ICIQ-SF skoru anlamlı farklılık göstermemiştir.
Sıkışma, stres, mikst inkontinans gruplarında FSFI skorları ve cinsel disfonksiyon oranlarına bakıldığında aralarında anlamlı farklılık görülmemiştir (p˃0,05). Üİ’si olan ve cinsel disfonksiyon görülen olguların (66 olgu), 16’sı sıkışma, 14’ü stres ve 36’sı mikst tip inkontinans grubundandır. Her üç Üİ grubu arasında, cinsel disfonsiyon görülme oranı açısından anlamlı fark bulunmamıştır (p˃0,05) (Tablo 3).
TARTIŞMA
İnsanda cinsel fonksiyon, bir bireyde psikolojik, fizyolojik ve davranışsal bileşenlerin karmaşık etkileşimlerini içeren bir dizi reaksiyondan oluşur (8). KCD yaygın bir hastalık olup literatürde insidansı %19-50 arasında değişmektedir (2). Kanada’da ulusal düzeyde 18-44 yaş grubunda yapılmış bir çalışmada %39 oranında cinsel fonksiyon bozukluğu saptanmıştır (9). Kadın cinsel sağlığını etkileyen bazı faktörlere bakıldığında yaşın önemli bir faktör olduğu görülür. Çalışmamızda ileri yaş ile beraber cinsel disfonksiyon oranının belirgin şekilde arttığı tespit edildi. Benzer şekilde Cayan ve ark. (10), Lukacz ve ark. (11) da yaş artışıyla beraber kadın cinselliğinin olumsuz etkilendiğini belirlemişlerdir. Bununla birlikte, Lauman ve ark. (12) ise yaptıkları çalışmada KCD oranının genç kadınlarda daha yüksek olduğunu belirtmişlerdir.
Çalışmamızda eğitim düzeyi arttıkça KCD oranının azaldığını saptadık. Bulgularımıza paralel şekilde, düşük eğitim seviyesinde olmanın cinsel fonksiyon bozukluğu yaşama riskini arttırdığını saptayan çalışmalar vardır (13,14). Literatürde bazı çalışmalarda kadının eşinde de eğitim durumu sorgulanmıştır (15). Bizim çalışmamızda ise eşin eğitim durumunun bilinmemesi bir handikaptır. Kadının ya da eşinin eğitim seviyesinin yüksek olmasının mevcut sorunun eşler arasında paylaşımı, gerekli profesyonel yardıma başvurma gibi konularda yardımcı bir faktör olabileceği düşünülebilir.
Çalışmamızda evlilik süresi artışının ve ilk evlenme yaşının düşük olmasının cinsel disfonksiyon görülme ihtimalini arttırdığını tespit ettik. Singh ve ark. (16) da benzer bir şekilde evlilik süresi uzadıkça KCD sıklığının arttığını saptamıştır. Evlilik süresi uzadıkça yaşın ilerlemesi ve beraberinde kronik hastalık varlığı gibi KCD gelişim riski doğuran faktörlerin artışı ile bu bulgular açıklanabilir.
Üİ’nin patofizyolojisi tam olarak açıklığa kavuşturulamamasına rağmen, cinsel fonksiyona olumsuz etkisi bilinmektedir. Psikolojik baskı, ilişki sırasında idrar kaçırma korkusu, kötü koku endişesi etiyolojide rol oynamaktadır (3). Üİ ve KCD arasındaki ilişkiye dair ilk çalışma Scott ve Hsueh (17) tarafından 1979 yılında yayınlanmıştır. Daha sonrasında Üİ’si olan ve beraberinde KCD sıklığının %26 ile %43 arasında değiştiğini bildiren (4) ve Shaw’ın (18) yaptığı, idrar kaçırma ve alt üriner sistem şikayetleri olan hastaların %46’sında cinsel disfonksiyon tespit edilen çalışmalar vardır. Türkiye’de Turhan (13) tarafından yapılan bir çalışmada FSFI eşik değeri 22,7 olarak alınmış ve tüm olguların %48,3’ünde, reproduktif dönemdeki olguların %34’ünde, reproduktif dönemde Üİ’si olan olguların da %54’ünde cinsel fonksiyon bozukluğu saptanmıştır. Bizim çalışmamızda FSFI eşik değerini 23 olarak kabul ettik ve tüm olgularda (n=220) cinsel işlev bozukluğu oranını %48,18 olarak bulduk. Bu oran Üİ’si olan olgularda (grup 1) %60; kontrol grubundaki olgularda (Grup 2) ise 36,4% olarak tespit edildi. FSFI toplam skorlarına bakıldığında Üİ grubunda cinsel disfonksiyon oranı kontrol grubundan (%60-%36,4) anlamlı olarak daha yüksekti. Bulduğumuz sonuçlar benzer çalışmalardaki sonuçlar ile paraleldi (6-8).
Çalışmamızda Üİ tiplerine göre FSFI skorlarını değerlendirdiğimizde FSFI skorları açısından anlamlı farklılık saptamadık. Benzer şekilde Turhan (13), reproduktif dönemdeki inkontinans olgularında ve Urwitz-Lane and Özel (5) çalışmalarında Üİ tipleri arasında FSFI skorları açısından anlamlı istatistiksel farklılık olmadığını tespit etmişlerdir. Literatüre baktığımızda farklı sonuçlar da görmekteyiz. Güdücü ve Keser Özcan (19) mikst inkontinansı bulunan kadınların cinsel fonksiyonlarının, stres ve sıkışma tip inkontinansı bulunan kadınlara göre daha kötü olduğunu belirtmektedir. Yine İran’da yapılan başka bir çalışmada da mikst Üİ’nin, stres ve sıkışma tip inkontinansa göre cinsel fonksiyonları daha fazla etkilediği saptanmıştır (20). Gordon ve ark. (21) ise yaptıkları çalışmada, mikst inkontinanslı hastaların cinsel fonksiyon puanlarının stres inkontinanslı hastalara göre daha yüksek olduğunu belirtmiştir.
Cinsel fonksiyonlar yaşam kalitesinin önemli bir parçasıdır. İdrar kaçıran kadınların özgüveni kaybolmakta, utanmakta, ilişkiden kaçmakta ve sonuçta cinsellikten haz alması da engellenmektedir. Bunun sonucunda çiftin ilişkisi, evlilik kurumu olumsuz etkilenebilmektedir. Yip ve ark. (22) bir çalışmalarında, stres inkontinansı olan hastalarda cinsel tatmin ve idrar kaçırmaya bağlı duygusal problemlerin, aşırı aktif mesanesi olan hastalarda ise cinsel tatmindeki azalmanın çiftin evliliğini olumsuz etkilediğini tespit etmişlerdir.
Yapılabilecek inkontinans tedavisinin cinsel fonksiyonlarda ve genel hayat kalitesinde olumlu katkısının olabileceği akılda tutulmalıdır. Arslan ve ark. (23) stres Üİ (SÜİ) nedenli yaptıkları transobturator bant (TOT) operasyonu sonrası takiplerinde, FSFI skorlarında anlamlı yükselme saptamışlardır. SÜİ cerrahisi sonrası cinsel fonksiyonu değerlendiren güncel bir metaanalizde, bütün SÜİ cerrahileri [TOT, transvajinal bant (TVT), Burch kolposüspansiyon, otolog fasiyal sling] için %55,5 oranında cinsel semptomlarda değişiklik olmadığı, %31,9 iyileştiği ve %13,1 kötüleştiği rapor edilmiş. Miduretral sling operasyonları için cinsel semptomların %56,7 değişmediği, %33,9 düzeldiği ve %9,4 kötüleştiği bildirilmiş. Semptomlarda iyileşme oranları karşılaştırıldığında her iki miduretral sling operasyonu (TOT ve TVT) arasında anlamlı fark olmadığı bulunmuş (24). Üİ nedenli vajinal girişim planlanan hastalara Ayyıldız ve ark.’nın (25) belirttiği gibi, operasyon sonrası genel bir cinsel işlev bozukluğu gelişmese de, özellikle disparoni gibi bazı cinsel işlev parametrelerinde kötüleşmeler olabileceği konusunda bilgi verilmelidir. Bu bilgiler de göstermektedir ki yapılacak tedavi cinsel fonksiyonlarda ve dolayısıyla eşlerin hayat kalitesinde de anlamlı iyileşme sağlayabilecektir.
Çalışmanın Kısıtlılıkları
Çalışmamızın tek merkezli olması, eşlerin cinsel fonksiyon yönünden değerlendirilmemiş olması birer kısıtlılık olarak görülebilir. Ayrıca Üİ olgularının tedavi edilip, sonrasında cinsel fonksiyon yönünden tekrar değerlendirilmesi, çalışmaya ek katkı sunabilirdi.
SONUÇ
KCD ve Üİ’nin birlikte görülme sıklığı dikkate alındığında Üİ olan hastalarda cinsel fonksiyon mutlaka sorgulanmalıdır. Biz de literatürdeki benzer çalışmalara ilave olarak bu durumu tespit edip, tedavi planlaması gerektiğini tekrar vurgulamak isteriz. Hastalar tedavisiz kaldığında inkontinansın cinsel fonksiyonları olumsuz etkileyebileceği ve bunun da hayat kalitesinin düşeceği bir kısır döngü haline gelebileceği akılda tutulmalıdır.
Etik Komite Onayı: Çalışma, Gaziosmanpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu tarafından onaylanmıştır.
Hasta Onamı: Hasta onamı alınmıştır.
Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulu dışında olan kişiler tarafından değerlendirilmiştir.
Yazarlık Katkıları: Fikir - A.E., M.A., Ö.O., N.C.Ç., B.N.; Tasarım - A.E., M.A., Ö.O., N.C.Ç., B.N.; Denetleme - A.E., M.A., Ö.O., N.C.Ç., Kaynaklar - A.E.; Veri Toplanması ve/veya İşlemesi - A.E., N.C.Ç.; Analiz ve/veya Yorum - A.E., M.A., Ö.O., N.C.Ç.; Literatür Taraması - A.E., M.A.; Yazıyı Yazan - A.E., M.A.; Eleştirel İnceleme - A.E., M.A., Ö.O., N.C.Ç., B.N.
Çıkar Çatışması: Yazarların beyan edecek çıkar çatışması yoktur.
Finansal Destek: Yazarlar bu çalışma için finansal destek almadıklarını beyan etmişlerdir.